Prostat Kanseri
Prostat Kanseri
Epidemiyoloji
Prostat kanseri, Amerikan Kanser Derneği verilerine göre batılı ülkelerde erkeklerde en sık izlenen kanser türü olup, tüm kanser vakalarının yaklaşık dörtte birlik kısmını oluşturmaktadır. Ülkemizde de erkeklerde akciğer kanseri ile birlikte en sık izlenen kanser türlerinden birini oluşturmaktadır. Son yapılan çalışmalarda bir erkeğin yaşam boyu prostat kanserine yakalanma riskinin %15-20 arasında olmasına karşın bu hastalığa bağlı ölüm riskinin %3 civarında olduğu rapor edilmektedir. Bu durum prostat kanserinin çok görülen bir kanser olmasına karşın, özellikle erken safhada teşhis edildiğinde ve doğru bir tedavi şeması uygulandığında iyileşme şansının çok yüksek bir hastalık olmasıyla ilişkilidir.
Prostat Kanserinin Belirtileri Nelerdir?
Prostat kanserinin tipik erken belirtileri yoktur ve kendini ancak ilerlemiş dönemde ortaya çıkan şikayetlerle belli etmektedir. Bu aşamada ise kişinin bu hastalıktan kurtulma olanağı mümkün olmayabilmektedir. Bu nedenle hastalığın henüz prostat içinde sınırlı iken, yani hiçbir klinik bulgu vermediği erken dönemde tespit edilmesi oldukça önemlidir. Hiçbir şikayeti olmasa bile erkeklerin 50 yaşından sonra yılda bir kez prostat muayenesi için üroloji uzmanına başvurmasını sağlamak ancak bu hastalığa farkındalık oluşturmakla mümkün olacaktır.
Prostat Kanserinde Risk Faktörleri Nelerdir?
Birçok kanser tipinde olduğu gibi bu hastalıktan da sorumlu tek bir ajan veya süreç tanımlanmamıştır. Bununla birlikte prostat kanseri için kesin olarak ortaya konulmuş üç tane risk faktörü mevcuttur. Bunlar; yaş, etnik köken ve genetiktir.
Yaş arttıkça prostat kanseri görülme sıklığı artmaktadır. Örneğin tüm vakaların sadece %2’si 50 yaşın altındadır. Yine yapılan epidemiyolojik çalışmalarda prostat kanserinin hem ailesel geçişinin hem de genetik yönünün olduğu gösterilmiştir. Bu nedenle ailesinde prostat kanseri olan kişilerde, normal popülasyona göre daha erken yaşta ve daha sık aralıklarla tarama yaptırılması önerilmektedir. Etnik köken olarak en sık Amerika’da yaşayan siyah ırkta, en düşük olarak ise Doğu Asya’da rastlanmaktadır. Ancak Doğu Asya kökenli bir kişi Amerika’ya göç ettiğinde yine prostat kanseri riskinin arttığı gösterilmiştir. Bu durum etnik köken dışında çevresel faktörlerinde (bol yağlı ve düşük fibrinli beslenme) prostat kanseri gelişiminde risk faktörü oluşturduğunu düşündürmektedir.
Prostat Kanseri Nasıl Belirlenir?
Prostattan salgılanan ve kana belli oranda geçen PSA dediğimiz bir proteinin kandaki düzeyinin ölçülmesi ve prostatın makattan parmakla muayenesi tanıda ilk basamağı oluşturan yöntemlerdir. PSA düzeyinin yüksek olması mutlak kanser olduğu anlamına gelmezken, düşük olması ise kanser olmadığı anlamına gelmemektedir. Ancak bu iki muayene metodunda prostat kanseri şüphesi uyandıracak bulgular tespit edilirse kesin tanı konulması amacıyla prostat biyopsisi ile doku örneklemesi yapılması gerekmektedir.
Prostat Biyopsisi Nasıl Yapılır?
Klasik prostat biyopsisi ultrason eşliğinde makattan girilerek yapılmakta olup, prostatın 10-12 noktasına körlemesine atış yapılarak doku örnekleri alınmaktadır. Ancak bu yöntemle prostat kanseri olgularının sadece %70-75’e tanı konulabilmekte, kanser olgularının önemli bir kısmı atlanmaktadır. Biyopsi sonrası kanser tanısı konulmayan ancak kanser şüphesi devam eden olgulara tekrarlayan biyopsiler yapılması önerilmekte bu da hastalarda ciddi enfeksiyon, kanama ve ağrı riski oluşturmaktadır.
Son yıllarda geliştirilen MR Füzyon Biyopsi Yöntemi, prostatta kanser şüphesi taşıyan odakları saptayarak, bu hedeflere yönelik nokta atış yapılmasını sağlayan hassasiyeti yüksek “akıllı biyopsi” yöntemidir. Bu yöntem prostat kanseri tanısında oldukça yüksek doğruluk oranına (%98) sahip olup, standart biyopsilerde olduğu gibi kanser olguları atlanmamakta ve tekrarlayan biyopsilere gerek kalmamaktadır.
Tedavi Seçenekleri Nelerdir?
Prostat kanserinde tedavi seçimi, tümörün patolojik özelliklerinin (evre, derece vb) yanı sıra hastanın yaşı ve genel sağlık durumu göz önünde bulundurularak yapılmaktadır.
Cerrahi Tedavi (Radikal Prostatektomi), Işın Tedavisi (Radyoterapi), Fokal Tedaviler (HIFU), Hormon Tedavisi, İlaç Tedavisi (Kemoterapi) veya Aktif İzlem gibi tedavi seçenekleri mevcut olup, yukarıda belirtilen kriterler göz önüne alınarak, hasta, ailesi ve doktor tarafından birlikte verilmiş bir karar en doğru yaklaşım olacaktır.
Cerrahi Tedavi (Radikal Prostatektomi)
Radikal prostatektomi ameliyatı, prostatın tümüyle çıkarılması işlemi olup, yayılım yapmamış hastalıkta tedavi yöntemleri arasında en etkin olanıdır. Radikal prostatektomi operasyonu geçiren hastaların 10 yıllık sağkalım oranları %90’ın üzerindedir. Bu nedenle radikal prostatektomi tüm tedavi yöntemleri arasında en çok tercih edilendir.
Prostat dokusunun yerleşim yeri cinsel işlevleri sağlayan sinirlere ve idrar tutmayı sağlayan yapılara çok yakındır. Bu ameliyat sırasında idrar tutmayı sağlayan yapılara zarar verilmemesi ve cinsel işlevleri sağlayan sinirlerin korunması önem arz etmektedir.
Robotik cerrahi ile yapılan ameliyatın açık cerrahiye olan en önemli üstünlüğü cinsel fonksiyonları sağlayan sinirlerin ve idrar tutmayı sağlayan yapıların daha rahat korunmasıdır. Daha küçük kesi, daha az kan kaybı, daha hızlı taburculuk robotik cerrahinin açık cerrahiye göre sağlamış olduğu diğer avantajlardır.
HIFU (High Intensity Focused Ultrasound)
Hifu yüksek yoğunlukta odaklanmış ses dalgaları yardımı ile prostat içerisindeki kanser hücrelerinin yok edilmesi işlemidir. Genel anestezi altında makattan yerleştirilen ultrason kaynağı ile prostat dokusunda hedeflenen noktalar HIFU ile oluşturulan yüksek ısı enerjisiyle harap edilerek yok edilmektedir.
Prostat kanseri vakalarında son yıllarda ameliyatsız bir tedavi şekli olarak öne çıkan HIFU yöntemi büyük avantajlar sağlamaktadır. Özellikle HIFU teknolojisinin son versiyonu ile çevre dokulara zarar verilmeden prostatın sadece hastalıklı bölgesinin tedavi edilebilmesi sayesinde klasik cerrahinin olası yan etkileri arasında sayılan idrar kaçırma veya cinsel fonksiyon bozukluğu gibi riskler de ortadan kaldırılmış olmaktadır.